Translate

22 Şubat 2010 Pazartesi

Kalbimin Derinlerinden

Kalbimin derinlerinden bir kuş uyandı
ve uçtu gökyüzüne doğru.
Yükseldikçe, daha ve daha,
büyümeye başladı daha da.
Önce bir kırlangıç gibiydi,
sonra tarla kuşu ve kartal,
sonra bir bahar bulutu misali genleşti
en sonunda tüm yıldızlı gökleri kapsadı.
Kalbimin derinlerinden bir kuş uyandı,
uçtukça büyüdü, çoğaldı,
oysa yüreğimi hiç terketmemişti...
Halil Cibran


Fotoğraf: Emre Ekinci

BENİM KORKUM ÖLÜM DEĞİL / Ümit Yaşar OĞUZCAN

Geçen gün senin yanında aklıma ölümüm geldi
Sensizlik bir mızrak gibi saplandı kalbime
O son anı hatırladım, o seni koyup gidişimi
İlk defa bu kadar üzüldüm dünyaya geldiğime

Ölüm! Kaçınılmaz sonuç, o soğuk kelime
Bir gün ucuz bir fahişe gibi koynuma girecek
Yüzümde gezinecek pis ve iğrenç elleri
Korkudan büyümüş gözlerimde hayaller can verecek

Biliyorum, üzüleceksin, ama ölüm bir gerçek
Bir yerde sevişmek gibi, bir yerde yaşamak gibi
Ne hazin sıcaklığımızın bizi terketmesi
Ve yüzümüze birbiri ardınca kapanan kapılar

Er geç uzanır bir el, son kampanayı çalar
Anlarız kaçınılmaz anın geldiğini
Şehre bir bomba düşmüş gibi aynalar, camlar kırılır
İnsan arar da bir türlü bulamaz güzelliğini

Kimse benim kadar bilemez ölümün rezilliğini
Seni koyup gitmenin hüznünü ben anlarım
Çünkü ben sende buldum kendimi, sende sevdim
Senin yanında seninle değerlendi zamanlarım

Ne acı gün kadehlerin boş kalması, şarkıların yarım
Mevsimlerin birbiri ardınca bir anda bitivermesi
Ansızın toprakla dolması gözlerimizin
Kanımıza o çirkin böceklerin girmesi

Kimbilir ölüm bir çilenin sona ermesi
Belki güzeldir, şu sefil dünyaya boş gözlerle bakmak
Ne çare ki sen varsın, o dünyada sen varsın
Benim korkum ölüm değil, seni yalnız bırakmak



Ümit Yaşar OĞUZCAN

21 Şubat 2010 Pazar

Bugün Pazar...



Bugün Pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan  durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...

Şiir: Nazım Hikmet RAN

Çetin Tekindor'un KARADAYI dizisindeki güzel yorumu:
http://www.youtube.com/watch?v=OZw-KmMVD3A

19 Şubat 2010 Cuma

NAZENDE

Sonbahara aşık bir ruhum.
Sisli günlerin, ürpertisine vurgun..
Kuru dalların rüzgâra yenik yaprakları,
yalnız günlerin sessizliğine kırgın..



Sonbahara aşık bir ruhum.
İnatçı yağmurlara hasret, bir kuru toprak..
Sarımtırak günün nazende güneşi,
doğ gittiğin güne inat...



Şiir ve Fotoğraf: © Emre EKİNCİ

KANUNLAR / Halil Cibran

Gerçi siz kanunlar koymaktan hoşlanırsınız .
Ama koyduğunuz kanunları çiğnemekten daha çok hoşlanırsınız .
Tıpkı okyanusun sahilinde durmadan kumdan kaleler yapan sonra da bir vuruşta gülerek yıkıveren çocuklar gibi.
Oysa sizler kumdan kaleler yaptıkça okyanus sahile daha çok kum yığmaktadır.
Ve yaptığınız kaleleri yıktıkça okyanus sizlere gülmektedir.
Ama, kendileri için hayatın okyanus ve kul yapısı kanunların da kum kaleler değil,
Ama, hayatın kaya ve kanunların da bu kayanın üzerine kendi beğenilerini işleyebilecekleri birer keski olduğunu kabul edenlere ne demeli ?
Rakkaselerden nefret eden topala ne denir ki?
Boynuna vurulmuş boyunduruğu seven ve ormanda gönlünce yaşayan geyiği ve ceylanı serseri sanan öküze ne denir ki ?
Ve dügün şölenine herkesten önce gelip tıkabasa karnını doyuran, sonra da yorgun düşüp, başkalarına tüm şölenlerin aykırılık ve tüm şölencilerin de kanun bozucu olduklarını söyleyene ne denir ki ?
Bu gibi kimselerin güneş ışığında durdukları, sırtlarını güneşe dönmüş olduklarını söylemekten başka ne diyebilirim ki ?
Bu gibi kimseler salt kendi gölgelerini görmektedirler ve kendi gölgeleri de kendi koydukları kanunlardır .
Ve onlar için güneş, kendilerine gölge dağıtan bir kaynaktan başka bir şey değil de nedir ki ?
Bu gibi kimseler için kanunları bilebilmek demek, yeryüzüne serilmiş olan gölgelerine eğilip, onları ölçmek değil de nedir ?
Ama ey güneşin ışınlarına karşı ilerleyen sizler, yeryüzünde hangi tasarım gölge sizleri yolunuzdan alıkoyabilir ?
Sizler ki rüzgarı arkanıza almış ilerlemektesiniz, hangi rüzgar gülü sizin yönünüzü çizebilir ki ?
Sizler insanlığın zindan kapısı önünde boyunlarınıza vurulmuş olan boyundurukları kırsanız, hangi kul yapısı kanun sizi engelleyebilir ki ?
Raksederken ayaklarınıza insanlığın demir zincirleri çarpmıyorsa, hangi kanun sizleri korkutabilir ki ?
Sizlerin giysilerinizi paralayıp da insanlığın yolu üzerine atmadıkça, kim sizi yargıçların önüne sürükleyebilir ki ?
Ey halkım, davulun sesini boğabilir, gitarın tellerini gevşetebilirsiniz, ama hangi biriniz çıkıp da tarla kuşunu ötmekten alıkoyabilir ki ? H.C.



http://tr.wikipedia.org/wiki/Halil_Cibran

17 Şubat 2010 Çarşamba

DÜN

Al yuvarlarını katlettim kanımın,
Ak olanlar yaralı.
Nefesimde keskin bir anason kokusu,
Gözlerim kırmızı ve yaşlı.
Elli dereceye tekabül edince masamdaki incir rakısı
o zaman anladım nedir bu ruhun ızdırabı.
 


© Şiir: Emre EKİNCİ